Tarihçe
Spor Hekimliği
Spor hekimliği, Uluslararası Spor Hekimliği Federasyonu’nun (FIMS) tanımına göre egzersiz, antrenman ve sporun, ayrıca hareket eksikliğinin (sedanter yaşamın) sağlıklı ve hasta bireyler üzerindeki etkilerini inceleyen, korunma, tanı, tedavi ve rehabilitasyon konularında ve harekete katılan her yaştaki ve cinsteki bireylere yardımcı olacak çalışmalar üreten, teorik ve uygulamalı bir tıp dalıdır.
Spor Hekimliği hem koruyucu hem de tedavi edici hekimlik uygulamalarını içine alan multidisipliner bir uzmanlık dalıdır ve Tababet Uzmanlık Tüzüğü’ne göre Spor Hekimliği alanında uzmanlık almış hekimler tarafından uygulanır. Spor Hekimliği egzersiz fizyolojisi ve biyokimyası, spor travmatolojisi ve sportif rehabilitasyon gibi konulara odaklanmakla birlikte sporcuların ve rekreaktif amaçlı spor yapanların düzenli statik ve dinamik muayenelerini yapma, performanslarını ölçme ve izleme, spor yaralanmalarının oluş mekanizmalarını saptama ve yaralanma insidansını azaltma, antrenmanların sporculara daha yararlı olmasını sağlama ve yaralanan sporcuların en kısa zamanda eski performans düzeylerine ulaşmalarını sağlama hizmetleri vermektedir. Ayrıca obezite, koroner kalp hastalıkları, osteoporoz, diyabet, astım ve bazı kanser türleri gibi birçok kronik hastalığın önlemesine ve/veya tedavisine yönelik egzersiz reçeteleri ve uygulamaları da Spor Hekimliğinin hizmet alanları içerisinde yer almaktadır.
Dünyada Spor Hekimliği
Spor ve tıp birlikteliğini tarih boyunca sürdürmüş iki konu olarak birçok kaynakta karşımıza çıkmaktadır. Hipokrat (İ.Ö. 460-377) bir klinisyen olarak vücudun aşırı zorlanması durumunda sağlık sorunları çıkabileceğini belirtmiştir. Philostratos ise (İ.Ö. 3. yy.) insan performansının fizyoloji ile ilgisi konusunda ilk yorum yapanlardan birisi olarak bilinmektedir. Claudius Galen (İ.Ö. 201-131) Spor Hekimliği tarihinde önemli bir yere sahiptir ve spor hekimliğinin babası olarak anılmaktadır. Bergamalı olan bu düşünür ve hekim daha sonra Roma’ya göç etmiş ve gladyatörlerin “yara bakımcısı” olmuştur. Romalıların boş zamanlarını hamamlarda ve eğlence yerlerinde geçirmelerinin sağlıklarını bozacağını belirtmiş ve egzersizlerle sağlığın korunabileceği konusunda kitaplar yazmıştır.
Batılı kaynakların dışında daha önceki dönemlere ait bilgiler araştırıldığında Çin’de Huang-Ti Hanedanı zamanında Kung-Fu olarak bilinen, önceleri Tao’cu rahipler tarafından uygulanan ve daha sonra halkın benimseyip yaygınlaştırdığı bedensel hareketlerin bugün İsveç jimnastiği olarak bilinen egzersizlerin kökeni olduğu anlaşılmaktadır. Bu egzersizler hekim-rahipler tarafından hastalara önerilmekteydi ve uygulamalar Hindistan’a kadar yayılmıştı. Bunlara ek olarak İranlı ve Mısırlıların da ampirik uygulamaları olduğunu ve egzersiz ile tıp konularını birleştirdiklerini görmekteyiz. İbn-i Sina (980-1037) eserleriyle yüzyıllar boyunca Batı tıp bilimlerine yol gösterici olmuştur. Eserlerinde bedensel egzersizlere oldukça önemli bir yer ayırmış ve ‘‘El Kanun Fit Tıp’’ adlı eserinin ‘‘Hıfzıssıhha’’ bölümünde bugün için dahi geçerli olabilecek sınıflamalarla egzersizleri incelemiştir.
Leonardo Da Vinci’nin (1452-1529) çok yönlü çalışmalarından bazılarının insan hareketleri ile ilgili olduğu ve biyomekanik üzerine yazdıklarının birçok araştırmacıya ışık tuttuğu bilinmektedir. Rönesans ile birlikte bedensel aktivitelere ilgide bir artış olmuştur. Hieronymus Mercurialis (1530-1606), 1596’da Venedik’te “Jimnastik Sanatının Kitabı” adlı bir eser yayınlamış ve bir bakıma Spor Hekimliğinin o güne kadar olan gelişimini kaleme almıştır ki bu eser altı baskı yapmıştır. 16. yüzyılda egzersizler sistematik olarak ele alınmış ve beden eğitiminin kültürel gelişimdeki yeri vurgulanmıştır. Reform ile birlikte kilise beden eğitimine sahip çıkmaya başlamıştır. 17. yüzyılda ise bedensel aktivitelerin paramiliter amaçlara hizmet etmek üzere planlandığı ve ordu mensuplarına antrenmanlarla kondisyon kazandırılmaya çalışıldığı görülmektedir.
18. yüzyıldaki bilimsel gelişmeler ve özellikle fizyoloji bilimindeki ilerlemeler, organizmanın egzersize uyumu ile ilgili sorulara cevaplar bulmaya başlamıştır. 19. yüzyılda da spor ve tıp kurumlaşmasını sürdürmüş, laboratuvar araştırmaları ağırlık kazanmış ve Spor Hekimliğine olan ilginin boyutları büyümüştür. 1883 yılında Dr. Karl Speck’in bisiklet ergometresini tasarlaması ile egzersiz fizyolojisi konusundaki çalışmalar önemli bir ivme kazanmıştır. Dr. Speck bugünkü anlamı ile egzersiz fizyolojisinin kurucusu olarak anılmaktadır. Fransa’da Dr. Fernard Lagrange 1888’de “Egzersiz Fizyolojisi” adlı bir kitap yayınlamıştır ve bunu daha birçok yazarın kitabı takip etmiştir. Özellikle İsveç, Almanya, Fransa ve ABD gibi ülkelerde sporla ilgili araştırmalar yoğunlaşmıştır. 1922’de İngiliz araştırmacı Archibald Vivian Hill arkadaşları ile kas kasılması üzerine çalışmalarını sürdürürken ‘‘oksijen borcu’’ olarak bilinen fenomeni tanımlamış ve bilime katkısı nedeniyle aynı yıl Nobel Tıp ve Fizyoloji ödülünü Otto Meyerhof ile paylaşmaya hak kazanmıştır. Birçokları bu nedenle Dr. Speck yerine A.V. Hill’i egzersiz fizyolojisinin babası olarak kabul etmektedir.
Danimarka’da August Krogh ve öğrencisi Erling Asmussen egzersiz fizyolojisinde deneysel prosedürlerin standardizasyonu konusunda yoğun çalışmalar yapmışlardır. ABD’de Carnegie Vakfı egzersizle ilgili birçok araştırmayı desteklemiştir. 1920’lerden 1940’lara kadar David Bruce Dill ve arkadaşları Harvard Üniversitesi Performans Laboratuvarında farklı çevre koşullarında egzersize uyumu incelemişlerdir.
Spor Hekimliğinde çok yönlü bilimsel çalışmalarda ilk adım 1911’de Almanya’da atılmıştır. Dresden’de bir Spor Hekimliği laboratuvarı kurulmuş kas kuvveti, vital kapasite ve reaksiyon hızı gibi ölçümler yapılmaya başlanmıştır. Yine burada yapılan ‘‘World Hygenic Exposition’’ çalışmaları esnasında ilk defa ‘‘Spor Hekimliği’’ deyimi kullanılmaya başlanmış ve 1912’de Oberhof da ilk Spor Hekimliği Kongresi yapılmıştır. Daha sonra 1913’de Paris’te bir araya gelen Fransız hekimlerinin ‘‘Fiziksel Egzersizin Fizyoloji ve Kineziyolojisi’’ni tartışma konusu yaptıklarını biliyoruz.
Olimpiyat Oyunlarının gelişimine paralel olarak Uluslararası Spor Federasyonları ortaya çıkmış veya yeniden yapılanmışlardır. Uluslararası Spor Federasyonlarının spora özel tıbbi ihtiyaçları somut olarak ortaya koymasıyla birlikte Spor Hekimliği kavramı gündeme gelmiş ve ilk kez 1920 yılının Şubat ayında İsviçre’de (St. Moritz) düzenlenen Kış Olimpiyat Oyunları sırasında bu düşünce geniş bir ilgi toplayarak FIMS’in temelleri (kuruluş tarihindeki adı Uluslararası Spor Hekimliği Derneği - AIMS) atılmıştır. AIMS’in ilk kongresi 1928 yılında, 9. Yaz Olimpiyat Oyunları sırasında Amsterdam’da yapılmış ve 20 ülkeden 280 hekim katılmıştır. 1933’te İtalya’daki (Turin) ikinci kongrede kuruluşun ismi Federation Internationale Medico - Sportive et Cientifique ve daha sonraki üçüncü kongre (Chamonix, Fransa) sırasında da bugünkü ismi olan FIMS (Fédération Internationale de Médecine du Sport - International Federation of Sports Medicine) olarak değiştirilmiştir. Uluslararası Olimpiyat Komitesinin şemsiyesi altında doğan bir kuruluş olduğu için FIMS’in bayrağı ve logosunda 5 halka yer almaktadır. FIMS, gerek sporcuların ve gerekse de fiziksel olarak aktif yaşam süren bireylerin sağlık ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla araştırmacı ve klinisyen Spor Hekimliği uzmanlarının oluşturduğu uluslararası bir birlik olarak gelişimini sürdürmektedir.
FIMS'in Kuruluş Amaçları
- Tüm dünya ülkelerinde Spor Hekimliği çalışmalarının ve gelişmelerinin desteklenmesi
- Bireylerin fiziksel etkinlik ve spora katılımla sağlıklarının korunması ve geliştirilmesi
- Fiziksel egzersiz ve sporun ortaya çıkardığı fizyolojik ve patolojik etkilerin bilimsel olarak incelenmesi ve araştırılması
- Spor Hekimliği alanında uluslararası çaptaki bilimsel toplantı ve kursların düzenlenmesine destek olunması
- Spor Hekimliği ve ilgili diğer alanlarda faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılması
- Spor Hekimliği ve ilgili alanlarda bilimsel yayınlar yapılması
Kuruluşundan bu yana düzenli olarak kongrelerini gerçekleştiren federasyona üye olan ülke sayısı her geçen yıl artmaktadır. Türkiye Spor Hekimleri Derneği de 1966 yılından bu yana FIMS’in üyesidir. Günümüzde dünyanın her tarafında tarifte geçen amaçları gerçekleştirmek için Spor Hekimliği alanında çalışmalar yapılmakta ve uzmanlar yetiştirilmektedir. Bu doğrultuda Avrupa Konseyi de 1973 yılında bütün üye ülkelere Spor Hekimliği Merkezleri kurulması hususunda tavsiye kararları yayınlanmıştır (Resolution (73), 27 on The Establishment of Sports Medicine Centers). 1990 yılında Hollanda’da (Amsterdam) düzenlenen FIMS Dünya Kongresi sırasında yapılan görüşmelerde alınan kararlar doğrultusunda ve 17 Aralık 1994’te Belçika’da yapılan ilk temsilciler toplantısında Avrupa Spor Hekimliği Derneği (European Federation of Sports Medicine - EFSM) kurulmuş ve daha sonra 14-17 Kasım 2001’de İspanya’da (Oviedo) düzenlenen 2. Avrupa Spor Hekimliği Kongresinde (16 Kasım 2001 - Delegeler Konseyi) bu kuruluşun isminin Avrupa Spor Hekimliği Dernekleri Federasyonu (European Federation of Sports Medicine Associations - EFSMA) olarak değiştirilmesi benimsenmiştir. Türkiye Spor Hekimleri Derneği de EFSMA’nın kuruluşundan itibaren üyesidir.
Ülkemizde Spor Hekimliği
Türkiye’de sporcu sağlığı ile ilgili çalışmaların başlangıç tarihi oldukça eski olmasına rağmen gelişimi yenidir. Ülkemizde spora ilk bilimsel yaklaşımın 1908’de Meşrutiyetin kabulü ile Sivil Okullar Beden Eğitimi Genel Müfettişi olan Selim Sırrı Tarcan ile başladığı kabul edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan hemen sonra 1924 yılında düzenlenen Paris Olimpiyatları'na Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ‘‘Türk sporcuları bu olimpiyatlara katılacak’’ söylemi ile çok sınırlı bir bütçeden kaynak ayrılarak Türk sporcuları Paris'e gönderilmiştir. Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın kurucuları olan Ali Sami Yen ve Burhan Felek, olimpiyatlara gidecek sporcuların muayenesi için İstanbul Askeri Komutanı Şükrü Naili Paşa’dan yardım istemiş ve bu konuda Askeri Doktor Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Sırrı Alıçlı görevlendirilmiştir. Bu görevi yerine getirmeye çalışan Dr. Alıçlı daha sonra (1950) bir gazetede, ‘‘Tıbbın genel kaidelerine göre elde mevcut cihazlarla bir kişinin sağlam ve sıhhatli olduğunu tespit edebilirdik, ama bir güreşçi, futbolcu, atlet ve eskrimcide ne gibi fiziki ve fizyolojik şartların bulunması hakkında bilgim yoktu’’ şeklinde bir itirafta bulunmuştur. ‘‘İdman Cemiyetleri İttifakı’’ daha sonra 1938’de 3530 sayılı yasa ile ‘‘Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’’ haline değiştirilmiş ve bünyesinde ‘‘Sağlık Dairesi’’ ve 1945’de ‘‘Sporcu Muayene Merkezi’’ kurulmuştur. Dr. Alıçlı bu dairede de görev almış ve bir süre çalışmıştır. Dr. Alıçlı’dan sonra bu kurumun başına getirilen Dr. Raşit Serdengeçti (1903-1979) ülkemizde Spor Hekimliğinin kurucularından sayılmaktadır. İç Hastalıkları uzmanı ve eski bir boksör olan Dr. Serdengeçti yalnız Beden Terbiyesi Sağlık Dairesi’nde çalışmıyor, aynı zamanda o zamanki adı ile Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü’nde ‘‘Spor ve Sağlık’’ alanında dersler veriyordu. Bu arada Dr. Serdengeçti, Spor Hekimliği alanında 1947, 1948 ve 1949’da Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü tarafından bazı kurslar düzenlenmesini sağlamış ve birisi çeviri olmak üzere birkaç kitap yayınlamıştır. 1941 yılında çıkan 4047 sayılı yasada sporcu sağlığını kapsayan hizmetlere geniş yer verilmiştir. Beş yıllık kalkınma planları gözden geçirildiğinde ilk plan hariç daha sonrakilerde Spor Hekimliği konularına yer verildiği görülmektedir. 1950 yılında toplanan Spor Şurası’nda Spor Hekimliği konusunda yapılması gerekenler tartışılmış, ancak uygulamaya geçirilememiştir. Daha sonra Prof. Dr. Necati Akgün’ün (1921-2017) önderliğinde ve meslektaşlarıyla birlikte teşebbüsü ile 20 Aralık 1965 tarihinde İzmir’de Ege Üniversitesi’nde Türkiye Spor Hekimleri Derneği kurulmuştur. Türkiye Spor Hekimleri Derneği 1966 yılında ülkemizi temsilen FIMS’in üyesi olmuştur. Türkiye Spor Hekimleri Derneği tarafından 1971 ve 1989 yıllarında iki kurs düzenlenerek toplam 175 hekime Spor Hekimliği sertifikası vermiştir. Türkiye Spor Hekimleri Derneği halen düzenlediği ulusal ve uluslararası kongre ve kursların yanı sıra yılda dört defa yayımladığı ‘‘Spor Hekimliği Dergisi’’ ile faaliyetlerini sürdürmektedir. Türkiye’de yapılan bir diğer çalışma da Spor Hekimliğinin birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de bir ihtisas dalı haline getirilmesi olmuştur. Bu amaçla yapılan çalışmaların devamında, Prof. Dr. Necati Akgün’ün girişimleriyle 1973 yılında ülkemizde ilk defa Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı’na bağlı tüzel kişiliğe sahip ‘‘Spor Hekimliği Enstitüsü’’ kurulmuştur (Resmi Gazete 18.04.1973 No: 14511). Türkiye Spor Hekimleri Derneği ve Spor Hekimliği Enstitüsü’nün girişimleri ve çalışmaları sonucunda Spor Hekimliği, Sağlık Bakanlığı’nca bir 2 yıllık bir ihtisas dalı olarak kabul edilmiştir (Resmi Gazete 22.08.1973, No: 14663). Spor Hekimliği uzmanlık alanı iki yıllık bir süre içinde 13 ayrı rotasyonu içermekteydi. 1973-1983 yılları arasında beş hekim “Spor Hekimliği Uzmanı” unvanı almıştır. Daha sonra Tababet Uzmanlık Tüzüğü değiştirilmiş ve Spor Hekimliği ihtisası direkt bir ihtisas alanı olmaktan çıkarılarak Ortopedi ve Travmatoloji, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Fizyoloji ihtisaslarından sonra bir yıllık yan dal ihtisası haline getirilmiştir (Resmi Gazete 23.11.1983, No: 18239). Bu tarihten sonra Spor Hekimliği ihtisasının yeni bir mücadelesi başlamıştır. 1989 yılında Sağlık Bakanlığı Yüksek Sağlık Şurası durumu görüşmüş ve Spor Hekimliğini tekrar direkt alınan uzmanlık dalları arasında mütalaa etmiştir. Nihayet Spor Hekimliği ihtisası 3 yıllık süreye çıkarılmış, rotasyon sayısı dörde indirilmiş ve Ortopedi ve Travmatoloji ile Fizyoloji uzmanları için bir yıllık üst ihtisas haline getirilmiştir (Resmi Gazete 02.08.1990, No: 20593). Bu nedenlerle yapılan değişikliklerin sonucu olarak 1983-1990 yılları arasında Spor Hekimliği ihtisası yapmak üzere uzmanlık öğrencisi hekim alınamamıştır. Bazı ihtisaslardan sonra bir yıllık üst ihtisas haline getirilmiş olması da Spor Hekimliği formasyonuna bir fayda sağlamamıştır. Ayrıca eski yönetmelikte olduğu halde yeni yönetmelikte Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon uzmanlarına bir yıllık üst ihtisas hakkı kaldırılmıştır. 1989 yılında Spor Hekimliği Üniversitelerarası Kurul tarafından bir Doçentlik Dalı olarak kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu durum Yüksek Öğretim Kurumu döneminde de geçerliliğini korumuştur. Son yıllarda, üniversitelerimizin Spor Hekimliği alanına önem vermesi ve tıp fakültelerinde Spor Hekimliği Enstitüsü veya Bilim Dalı başkanlıklarının oluşturulmasıyla birlikte bu alandaki çalışmalar yoğunlaşmıştır. Günümüzde son üniversite kuruluşları ile birlikte ilgili kanunlar sayesinde çok sayıda Tıp Fakültesinde Spor Hekimliği Bilim Dalı veya Anabilim Dalı faaliyet göstermektedir. Ayrıca ülkemiz sathında, otuzun üzerinde ilimizde devlet hastanelerinde Spor Hekimliği uzmanları görev yapmakta ve birey ile toplum sağlığına yönelik katkılarını, hizmetlerini sürdürmektedir.